11 Nisan 2010 Pazar

Mekan

Mekan ilk çağrıştırdığı anlamıyla bir yer, bir coğrafyadır, her şeyden evvel elbette bir zemindir; ama mekanı anlamlı kılan, mekana hayat veren bu özelliğinden öte bir şeydir. Duygu, düşünce, sevgi, hüzün, aşk, ayrılık, kavuşma mekanı anlamlı kılan birer öğedir.

Mekan değer yüklüdür; oda, ev, sokak, mahalle, kahvehane, lokanta, bağ, bahçe, pazar, park, aklımıza gelen her türlü mekan… Mekanı mekan kılan ona verilen değerden ötürüdür. Her şeyden öte orada bir hayat vardır, orada duygu vardır, düşünce vardır. Tıpkı zaman gibi mekan da insan hayatını anlamlı kılar, mekanla yaşama anlam katılır. Mekan bir araya toplanmaya ön ayak olur, aynı duygu düşünceye zemin olur. Muhabbetler mekan aracılığıyla hayat bulurlar. Kimi zaman kavuşmalara tanık olan mekan, başka bir zaman da ayrılıklara tanık olmaya mahkumdur.

Mekan davranışlara şekil verir, yapıp etmelerimizi belirler, yapıp etmelerimize sınır çizdiği gibi, bu konuda bizi daha da özgür de kılabilir. Davranışlarımız mekana göre şekil alır. Mekan olarak bir camideki davranışlarımız farklı olduğu gibi, internet cafede ki davranışlarımız veya futbol sahasındaki davranışlarımız daha da farklıdır. Mekan bireyi özgür kıldığı gibi, bireyin özgürlüğüne kısıtlama maharetini de sergileyebilir.

Mekan tarih kokar. Hayata tanık olmuştur. Geçmişi bugüne sergilediği gibi, bugünü de yarına sunar. Bugün dünü mekan aracılığıyla kucakladığı gibi, yarın da bugünü mekan aracılığıyla kucaklayacaktır. Mekanın bu özelliği onu değişmez kılmaz, aksine mekan değişir, onu değiştiren kültür de olabilir, bir muharebe de… Mekana şekil veren insandır, mekan insan eliyle dizayn edilir.

Mekan kültürden bağımsız değildir. Bazen kültür mekan aracılığıyla kendisini sergilediği gibi bazen de mekan kültürden ötürü neşvünema bulur. Kültürün hamallığını zaman ile birlikte mekan üstlenmiştir. Kültür bir mekanda sergilenir, mekanla hem hal olur ve yarına mekanla birlikte adım atar.

Mekanın da tıpkı insan gibi bir kimliği vardır. İnsanın kimliği onu tanımladığı gibi, mekan da kendi kimliği ile kendisini sergiler. Bu kimliği elbette ona uygun gören, onu bu kimliğe büründüren yine insandır; ama bunu yaparken insan siyasi görüşünden, ideolojisinden, inancından, sosyal statüsünden bağımsız değildir. Mekanı dizayn ederken, ona şekil verirken, tüm bu saydığımız aidiyetleri de göz önünde bulundurur insan. Bundan olsa gerek; bir mekan yaşadığı dönemin inancını, yaşam biçimini, her türlü değerini kendisi ile taşır, tahrip edilmediği müddetçe…

11 Nisan 2010 - Konya